Sovalyeler Adasi Malta

Friday 21 March 2008

Akdeniz’in gobeginde, Avrupa ve Afrika’nin ortasinda, bir çok medeniyete ev sahipligi yapmis olan bu sirin adanin tarihi ve kulturu oldukça sasirtiyor insani. Tas devrinden kalma bir çok kalintinin kesfedildigi bu adanin Sicilya’dan gelen kolonilerden kalma olan tapinaklari ile “Kutsal Ada” oldugu iddia edilir.

Bir çok eski medeniyetlerin yolunun geçtigi Malta adasinda en son Fransizlardan sonra Ingilizlerin hakimiyeti cok onemli olmus. Fransizlari adadan cikarmaya yardim etme amaçli ile adaya gelen Ingilizler halkin da istegi uzerine 150 yil kadar adada, 1964 yilinda Malta bagimsizligini ilan edene kadar kalmislar. Bu sebeple ana dilleri arapçaya çok benzeyen Maltaca’dan sonra Ingilizce geliyor. Sokakta herkes ingilizce cok iyi konusuyor, tabi Fransizca da oldukça yayilmis.

Insanlari kisa boylu, açik tenli ve genelde koyu renk saçli. Fakat adanin genelde turist dolu olmasi ve herkesin Ingilizce konusmasi sebebi ile yerel halki yabancidan ayirmak kolay olmuyor. 400 bin nufuslu adada guvenlik probleminin olmadigini iddia eden Maltali arkadasim, arabasini kapilarini kilitlemeden park edince agzimiz açikta onu izledik. Soyledigine gore, kimse kimsenin malina goz dikmezmis adada, herkes birbirini tanir ve guvenirmis. Tabi benim gibi Istanbul gibi bir sehirden gelen biri için çok sasirtici oldu bu durum.

Malta, 3 buyuk, 2 kucuk adadan olusuyor. Genelde kum sahilleri daha az olup, kayalikli ve tasli sahiller daha çok. Baskent Valetta oldukça eski bir sehir, daracik sokaklari, saraylari, katedralleri ile goz alici bir mimari dokusu var. Gozo adası dogal guzelligi ile dikkat çekiyor. Burada yer alan, günümüzden 7 bin yıl öncesine giden Ggahtija mutlaka görülmesi gereken yerler arasında.

Malta’nin en fazla turist çeken, tarihi eserlerle goz kamastiran, tam bir ortacağ kenti olan Mdina’nin geçmisi 4 bin yil oncesine dayaniyor. St.Julian ve Qawra dinlenme ve eglence yerlerinin, otellerin ve alis veris merkezlerinin yogunlastigi bolgeler. St. Gorge bölgesi yakınındaki Bay Street adlı bölgede ise sıra sıra kulupler, barlar, restoranlar bulunup, ozellikle dil okullari icin Avrupa’nin her yerinden gelen gençlerden adim atmaktan zorlanabileceginiz renkli bir merkez.


Adanin karakteristik özelliklerden biri gondola benzer, uzerlerinde kucuk goz sembolunun oldugu rengarenk kayiklari. Diger biri ise eski model, adanin her yerine sizi tasiyan otobüsleri. Adalar arasi ulasim ise 1 saat kadar suren feribotlarla yapiliyor. Sicilya Malta arasi baglanti ise uçakla olabilecegi gibi da feribot ile de yapilabilir.

Arap, Akdeniz ve İtalyan mutfaklarinindan etkilenen Malta mutfağı deniz urunleri ve makarna agirlikli. Çok çesitli peynirler, ekmek turleri ve ozellikle en guzel Italyan saraplarini burada bulabilirsiniz. Kinnie adı verdikleri, portakal ve aromalardan yapılan alkolsüz yerel içeceklerinin de tadına bakmakta fayda var.

Ve tabi attigim basligin sebebi adanin unlu şövalyeleri... kendilerini St. Jean Şövalyeleri olarak tanımlayan bu grup, yaklasik 2 asir adayi us olarak kullanmis ve zalim bir yonetim sergilemisler. Gunumuze ise sanlarini nesillere tanitacak Sovalyeler Sarayi’ni birakmislar. Saray şövalyeler dönemine ait bir çok tarihi eser ile dolu. Bugun Parlamento Binası olarak kullanılan sarayda bulunan zırh ve silahlar dünyanın en büyük koleksiyonlarindan biri.


Malta’dan bahsederken sanki tekrar gidesim geldi... goremedigim yerleri gorme amaciyla belki de ikinci bir seyahat yapmaya degecek, bir yandan dinlenirken bir yandan tarih ve kultur kesfine çikilacak bir destinasyon.

0 comments: