Sonunda bizim leyhimize bir haber cikti !

Friday 29 February 2008

Sabah gazetede okurken dayanamayip bugun bununla ilgili yazmaliyim dedim kendi kendime. Euronews isimli Avrupa’nin en cok izlenenlerinden biri olan kanalda, Ege Denizi ve adalari tamamen Turkiye’ye aitmis gibi gosteren bir harita kullanilmis.

Inanamadim gorunce, hep Turkiye’yi disarda ne kadar kucuk gosterirsek, tarih kitaplarina Osmanli Imparatorlugu’nu ne kadar az koyarsak o kadar kardir mantigi ile karsilasitigimiz Avrupa’da sonunda bizim leyhimize bir hata yapilmis.

Oncelikle belirtmeliyim ki Euronews kanalini “sakincali” ilan edip yasaklama kararinin geri alinmasi gerekli. Izleme payinin cok olmasinin yanisira, bir cok farkli dilde yayinlaniyor olmasi da kitlesini arttirmis durumda. Iyi kotu bizimle ilgili cikan haberlerden, Avrupa’da bizim nasil yansitildigimizdan basin kadar vatandaslarin da oncelikli haberdar olmalari gerektigi kanisindayim. Sadece bizim nasil yansitildigimiz degil, diger Avrupa ve birçok dunya ulkesi ile ilgili haberleri de bizim basindan degil disardan aliyor olmak da vizyonumuzu gelistirecektir.

Evet Ege Denizi’ni ve adalari bize aitmis gibi gosteren bir harita kullanmislar yayinda, tabi Yunanistan ayaga kalmis. Olsun en azindan bizim leyhimize bir haber cikmis. Peki bundan once bizim aleyhimize yayinlarda biz de ayaga kalktik mi acaba boyle. Birçok yabanci kanalda, ozellikle belgesel kanallarinda bir cok kez karsilastigim Turkiye Haritalarina, evet bu Turkiye demek icin bin sahit lazim. Yarisina yakin bir kisminin Iran siniriyla “Kurdistan” olarak tanimlanarak sunulmasinin altinda elbet belli amaçlar yatiyor. Avrupali’nin mantigina “Kurdistan” isimli bir ulkenin varligi ve sinirlari iyice yerlestirilmis durumda. Kurt sorunumuz tartisilacak uzun bir konu ama gonul ister ki her turlu irktan, dinden, kulturden insanimiz huzur ve sevgi icinde birarada yasasin. Fakat kabul etmeliyiz ki bu ulke topraklari bolunmedi ve bolunemez, hicbir yerde Turkiye topraklarinin bolunerek gosterilen haritalar kabul edilemez.

Cocuklugumda kurt arkadaslarim olmustur ama kurt olduklarini bile bilmezdim, bilsem de ne olacakti ki, karsi komsumuz “Ester Teyze” dunya tatlisi bir Ermeniydi, alt komsumuz belki Kurttu… Turk Halki misafirperverdir, birarada yasamasini farkli kulturleri agirlamasini bilir, onlar misafir olduklari surece. Gelip de sizin evinizi almak isterse misafiriniz verir misiniz? Ulkenin problemi de buna benziyor, Turkiye topraklari icinde huzuru bozmadan yasamak isteyene kapilar acik ama topraklarimiza el koyana kapilar hep kapali.

Uzun sozun kisasi; Turkiye’de cok insana yer var, ekmek var, yeter ki birarada yasamasini bilelim birbirimizin sinirlarina, orf ve adetine, kulturune, saygi gosterelim, onyargidan kacmasini ogrenelim yoksa bu ve bunun gibi tartismalara bogulup daha da geriye gidecegiz.

Turkleri nasil taniyorlar?

Tuesday 26 February 2008

Bu konu tabi biraz hassas, goreceli ama en azindan belki bize bir fikir verebilir diye dusunuyorum. Genelleme yapmanin cok dogru oldugunu dusunmesem de bence bir çok konuda kendimize çevremize elestrileri dinlemekte pek de yanlis goremiyorum. Bir kaç ulkeden ornek vermeye calisacagim.

En cok goc verdigimiz ulke olan Almanya’dan baslayalim. Avrupa’nin birçok ulkesinden “Benim zamaninda Turk tanidiklarim oldu” diyenlere nerde derseniz gelecek cevaplarin yuzde 80’i Almanya olacaktir. Cok kisa bir sure once Lizbon’da tanistigim Almanya’da yasayan bir turkle konusmamiz sirasinda bana “Ben oradaki bildigimiz turklerin arasinda degilim, kendime uygun seviyedeki insanlarla kurdum cevremi” demisti. Demek ki orada yasayan “bildigimiz turkler” diye bir kavram mevcut. Almanya’da yasayan Turkleyrin icinde tabi her kesimden insan var, bu acidan pek genelleme yapilacak bir durum yok ama genelde bilinen kesim; orada kendi mahallelerini kurmus, soyutlanmis, bir kelime Almanca bilmeden yasayan bir grup insan.

Gelelim baska ulkelere, ornegin Venezualla’li bir arkadasimin dedigine gore ulkelerinde cok sayida turk yasamakta, sadece isci kesim degil, is verenler, zengin Turkler da bulunmakta. Venezuallalilarin gozlemine gore turkler cimriler ve her yerde para harcamaktan cekiniyorlar. Kendi iclerinden biri hesap odemek istemezse ona “Ne o yoksa Turk musun?” diyerek sikça yaptiklari esprileri bile mevcut. Bu yoruma benim cevap olarak soyleyebildigim, bizim cok zor gunler, savaslar gecirmis bir toplum oldugumuz, cocuklugumuzdan beri bize yatirimlarin ulkemizde yapilmasinin tembihlendigi ve yurtdisinda yasayan bir cok Turk, Turkiye’de yasayan ailelerine para yollamayi , yabanci ellerde para harcamaya tercih ettikleri oldu.

Ornegin Portekizlilerin Turklere karsi pek onyargilari yoktur, cok da tanimazlar. Oyle ki bana Turkiye nerede kaliyor Afrika´da mi diye sorandan, Alfabeniz Arap alfabesi mi, sagdan sola mi yaziyorsunuz, bir erkege kac kadin duser diye sorana kadar her cesit cahille karsilastim. Eger bilmiyorsan hic konusma, soru sorma oyle degil mi, cahil demesinler.

Baska bir ornegi Cek Cumhuriyet’inden vereyim, oradan bir arkadasimin dedigine gore, Turklerden zamaninda o kadar cok korkulmus ki, savasci olduklari dort bir yana yayilmis ki, cesur birinden bahsederken "Turk gibi cesur" derlermis. Cocuklari polisle korkutmak yerine "Bak Turk geliyor" diye korkuturlarmis. Osmanli’dan bize kalan miraslardan biri de bu olsa gerek.

Eminim bunun gibi bir çok kisinin basina gelen olaylar , garip sorular olmustur. Benim gibi sabrini kaybetmeden bu sorulari bilimsel aciklama yapip nefesini tukettigini bilse de ulkesini savundugunu dusunenlerden olabilirsiniz, ya da ne kadar anlatirsan anlat pek bir sey anlayamayacaklar cunku bizim gecirdiklerimizden gecmemis insanlar deyip kaile almayanlardan da olabilirsiniz.

Basina disardan bakis

Friday 22 February 2008

Bugun haberlerde gordum, RTUK’un alo sikayet hattina, basindaki dekolteliler yuzunden cok sikayet geliyormus.

Bunu biraz irdelersek Turkiye’de genel olarak birkac gazeteyi saymazsak karsiniza cikan; sayfalari bitmek bilmeyen tum gazetelerin cogunda yer kaplayan buyuk fotograflar olup, bu fotograflarin yine buyuk bir cogunlugu yari ciplak olanlar. Bazen gazeteyi bir toplulukta acmaktan utanirsiniz, milletin burnuna sokacaksiniz sanirsiniz bu eser niteligindeki fotograflari.

Kalin kalin gazetelerin ici anlayacaginiz maalesef sacma sapan fotograflarla dolu, nitekim internet sitelerine bakarsaniz ayni durum sozkonusu. Olaylari abartarak mi yasamayi seviyoruz bilemiyorum ama politik haberlerin sunumu bile magazin haberi niteligine donmus. Magazin programlari almis basini gidiyor, tamam arada yasaklamalar oluyor ama yine de yeterli degil. Bu proglarimlari televizyonda yasaklamakla maalesef bitmiyor is, kendi mantigimizi degistirmemiz gerekli, degeri hakeden ile hak etmeyeni ayrimamiz lazim. Zamanimiza, gozlerimize, psikolojimize yazik.

Disardan bakarsak dedim de, Avrupa’nin bir cok ulkesinde alin elinize bir gazeteyi oncelikle cogu okunmasi kolay olsun diye bizimkilerin yarisi boyutunda, evire cevire kendinizi de etrafinizi da rahatsiz etmiyorsunuz. Fotograftan cok yazi var, haber niteliginde haber var, yalin olarak, yorumlar okuyucuya birakilarak yayinlaniyor. Internet siteleri de bir o kadar yalin. Dedikodular belki birkac Hollywood haberi ve bir kac yerel dedikodudan ibaret. Tabi bizim yerel dedikodularimiz kendi capinda Hollywood’u asar, buna soylenecek soz yok. Ne kadar cok yer alsalar da basinda, gorsel ve icerik olarak daha cok limit olmali.

Simdi gelelim isin celiskisine, Turkiye Avrupa’nin musluman ulkesi, digerlerine gore bir nevi daha kapali bir ulke, aile baglari, efendim namus cok kiymetli. Peki bu yazili ve gorsel basin acaba bunu yansitiyor mu, bu kadar cok acik sacik goruntulerle, haberden cok dedikodu ile celiski yaratmiyor mu?
Avrupa ulkeleri bizdeki imajiyla bize gore daha acik, iliskiler sapitmis, kim kiminle belli degil, peki neden onlarin basininda boyle sacma fotograflar karsimiza cikmaz, haberler yerli yerinde, sade, abartilmadan yazilir?

Neden ulkemde insanlar sokaklarda rahatça hicbir seyi, on yargiyi dusunmeden yuruyemezken, diger ulkelerde kimse kimseyi rahatsiz etmez, herkesin kendi kisisel limitlerinde ozgur oldugunu hissedersiniz ???

Belki de biraz ceki duzen vermek de fayda var kendimize , oz degerlerimizi, kimligimizi kaybetmeden, dusuncelerimizi zamana uydurmakta…

Lizbon'da Fado

Thursday 21 February 2008

Lizbon
Portekiz deyince akla ilk gelenlerden biri Fado muzigi. Son donemde Mariza’nin tum Avrupa’da yukselisi ile daha da gundeme gelen muzik turu.

Savasa giden ya da kesfe cikan esini bekleyen kadinlarin baslattigi fado; genelde huznu ve kaderi anlatir. Lizbon’a gidip de bir fado restaurantindan gecmeden donmek pek mumkun degildir. Lizbon sehir merkezinde buyuk kucuk cok sayida fado restauranti bulmaniz mumkun. Sehrin cekirdegi olan eski arap mahallesi, sokagin bir yanindan oteki yanina asili camasirlarin sallandigi, daha cok ogrenci, yasli ve yabancilarin yasadigi "Alfama"dan gecerken kucucuk kapilarin ardindan fado muzigini duyarsiniz, hic cekinemeden iclerinden birine girdiginizde kapilarinin size hemen acilacagindan emin olun.

Fado diye baslik attim ama asil amacim Istanbul, Roma gibi yedi tepe uzerine kurulu Lizbon’dan biraz da Portekiz’den bahsetmek. Hayatimin birkac guzel yilini gecirdigim Lizbon...
Akla ilk gelen okyanus ve gunesli gunler. Kucuk bir sehir olan Lizbon’un nufusu yaklasik 2 milyon civarinda. Sehir merkezi gunduz saatlerinde cok sayida turist ve yasayanlarla dolsa da aksam pek o gunduzki kalabaligi bulamazsiniz. Merkezin dort bir yanini arnavut kaldirimlarina benzeyen Portekiz kaldirimi dedikleri cesitli motiflerle bezenmis ozel portekiz tasindan yapilmis kaldirimlar susler.

"Bairro Alto" denilen mahalle daha cok genclere hitab eden kucuk bar ve publarla dolu olup, nehrin kiyisi daha cok disco ve restaurantlarla doludur. “Docas” dedikleri eski antrepolarin restaurant ve barlara donusumu sonucu olusturulan, sehrin iki yakisini birbirine baglayan koprunun ayaginda bulunan bu alanda gece gunduz neseli bir kalabalik vardir. Avrupa’nin ucuz sehirlerinden biri olan Lizbon’da cok buyuk rakamlar harcamadan deniz urunlerinin, sarabin, peynirin her cesidini deneyebilirsiniz.

Turistlere karsi acik ve sempatik olan portekiz halkinin, ulkelerine gocmen olarak gelenlere karsi da oyle olduklarini soylemek pek kolay degil. Olur da yolda birine birsey soracaksaniz kotu bir portekizceyle denerseniz, eksimis bir suratla karsilacabilirsiniz, ama inglizce sorarsaniz isinizi daha kolay halledersiniz. Dunyanin heryerine goc veren portekizlinin neden ulkelerine goc edenlere alisamadiklari anlasilir gibi degil.

Son dort senedir havasinin biraz daha sogumus olmasini saymazsak aslinda cok iliman iklimi olan Portekiz’de yazlar uzun, kislar cok kisa. Bu sebeple eski evlerin cogunda isitma sistemi yerlestirilmemis. Olur da isitmasiz bir evde kalirsaniz cok ciddi sogugu hissedersiniz. Bu durumda genelde soguk da olsa gunes hep tepenizde oldugu icin ev yerine sokakta durmayi tercih edebilirsiniz.

Lizbon’da her dukkanin kendine gore calisma saati vardir, oyle belli calisma saatleri oldugunu sanmayin. Hatta cok sasirticidir ama en cok satisin yapilabilecegi oglen yemegi saati magazalarin %80’inin kapandigini gorursunuz. Magazalara girdiginizde, bizdeki gibi musteri nimettir, musteri daima haklidir mantigi var diye dusunmeyin, kimse yuzunuze bile bakmadan saatlerce bekleyebilirsiniz. Sanirsiniz ki siz satici onlar musteri.

Genelde yolda yururken insanlarda bir huzun oldugunu fark edersiniz. Otobuslerde, trende cok eglenerek konusan insanlara nadir rastlarsiniz. Biraz ezilmislikten, belki Ispanya’nin kenarinda kalmaktan, ekonomik durumun bozuk olmasindan, maaslarin dusuk, issizlik oranin yuksek olmasindan olsa gerek genel bir huzun vardir kentte. Hatta bu durumdan yakinip Ispanya ile birlesmenin cozum olabilecegini dusunen buyuk bir kesim mevcuttur ulkede. Tabi bunu bizim gibi vatani icin buyuk savaslarda sehitler vermis, Ataturk gibi bir liderin eseri olan ozgur topraklarda yetismis insanlarin anlamasi pek kolay olmasa gerek. Disardan bakinca ne kadar milliyetci bir toplum oldugumuz daha da iyi anlasiliyor. Tabi boyle devam edebilecegiz tartisilir.

Portekiz’in her sehrinde gorulecek, gezilecek cok yer var, sarabiyla unlu Porto, cikolata festivali ve yesili ile unlu Obidos, onemli bir dini merkez olan Fatima, denizi, gunesi ile unlu Algarve ve daha bircok yer.

Gecen birkac senenin ardindan hatirlayacaginiz cok guzel dostluklar, eski mahallelerden yukselen Fado, okyanusun dalgalari, gunesin isiltisi olacaktir...

Eurovizyon tartismasinda farkli bir boyut

Her ne kadar artik eski tadi kalmadi, pek inanilacak yani yok desek de son donemlerde Avrupanin pek cok ulkesinde en cok konusulan konulardan biri Eurovizyon.

Yarismaya farkli bir boyuttan bakmanizi isterim. 1956 yilindan beri duzenleniyor, yaklasik 45 ulke katiliyor ve bugune kadar kazanan ulke sayisi yine yaklasik 22. 1996 yilina kadar en cok kazanan ulke hangisi dersiniz … Irlanda, 7 kez plaketi evine goturmus. Tabi bunun sebebi basarili sarkilardan daha cok bu donem Irlanda’nin fakir oldugu, hala Ingiltere iliskisinde rahatlayamadigi donemlere, yani ulkenin zor yillarina denk geliyor. Tabi bu durumda ezilen, morale destege ihtiyaci olan Irlanda bir de bakmisiniz ki sik sik yarismayi kazanan olmus. Simdi bu yarisma politik degil de ne? Bu tarihten sonra ekonomisi yukselen, durumu her gecen yil daha iyiye giden Irlanda’nin bir kez bile kazanamamis olmasina sasirmamak lazim.

DustinTheTurkeyIrlanda’daki gundem tartisma konusu Eurovizyon’a kim katilacak. Henuz karar verebilmis degiller. Is o kadar saka boyutuna varmis, yarismaya o kadar saygi kaybedilmis ki, ulkenin maskotu, herkesin cok sevdigi, “Dustin” isimli hindi kiliginda bir kuklanin katilmasindan bahsediyorlar. Kazanilmadan gecen son yillarda "Her turlu farkli cesit sarkiyi denedik simdi de bunu deneyelim belki sansimiz olur" iddasindalar. Tabi buna karsi cikan “Hic kukla yarismaya katilip bizi temlis edebilir mi?” diyen kesim de az degil. Yani durum o kadar ciddi burda.

Gelelim son yillarda yapilan oylama yonteminin juriden halka gecmesinin azizligine. Son 6 yilda simdiye kadar hic kazanmamis ulkeler kazandi, yani hangi ulkenin yurtdisinda ne kadar cok gocmeni varsa, o ulkenin kazanma sansi o kadar yuksek. Kim tutup da parasina kiyip da baska ulkenin sarkisina oy verecek, tabi ki ancak ve ancak o ulkenin gocmeni.

Turkiye’nin durumuna gelince, gelismelerden ne kadar uzak olsam da az cok yorum yapabilecegime inanarak, Mor ve Otesi’nin cok iyi bir grup oldugunu, sarkinin da son derece basarili bir sarki oldugunu dusunsem de sansimizin cok yuksek olabilecegine inanmiyorum. Sertap Erener’in basarisindan sonra iki sene ustuste oryantal karisik sarkilarin kazandigini dusunursek bu sene cogunlukla rock gruplarinin katilacak olmasi en azindan farklilik yaratacaktir. Tabi ki yurtdisindaki tum Turklerin birlik olacagina inanarak, hadi pamuk eller cep telefonuna diyerek umidi kaybetmemek lazim.

Cocuklugumdaki Eurovizyonlari hep basarisizlikla, huzunle, petrollerle hatirlayan ben Turkiye’de oldugum yillarda artik bu yarismayi cok anlamsiz bulmaya baslamisken, son 6 senedir yurtdisinda olunca duyulan ozlem sebebiyle olsa gerek hic birini kacirmaz oldum. Tum arkadaslar biraraya gelip bunu eglence haline bile getirdik.

Uzak olunca daha once hic akliniza bile gelmeyecek seyler, dinlemediginiz muzikler, okumadiginiz kitaplar, burun kirip begenmediginiz yemekler, cok turistik deyip gitmediginiz mekanlar, birden cok deger kazaniyorlar ve keske size daha yakin olsalardi diyebiliyorsunuz...

Dublin'de bir mahalle

Wednesday 20 February 2008

4 milyonluk Irlanda nufunusunun 1.5 milyonu Dublin’de yasamakta. Disariya verdigi goc ile zamaninda cok nufus kaybi veridigi gibi, her acidan dususe gecmisken, 1921’de bagimsizligini kazanip yeniden ataga gecmis. Ozellikle hizmet sektorinde sirketlere verilen belli avantajlarla son donemde cok sayida yeni sirketler acilmis, dis borclar kapanmis, ekonomi yukselmis ve cok sayida farkli ulkelerden goc almis.

Bu sebeple Irlanda kulturu ve yasayis tarzini gormek icin sehir merkezinde bir gezinti halinde iseniz cogunlukla Irlandalilari goreceginizi pek ummayin cunku karsiniza cok sayida Cinli, Japon, Polonyali, Ukraynali cikacaktir. Calisan ya da ogrenci olan cok sayida Avrupali’yla da tabi ki karsilasirsiniz. Turklere gelince tum ulkede 2 bine yakin Turk yasamakta.

“Guinness Birasi” yazimda bahsettigim gibi sehir merkezi civil civil, neseli, enerji dolu insanlarin surekli karsiniza ciktigi, publarin tiklim tiklim dolu oldugu, surekli burnunuza "Fast Food" kokusunun geldigi, iki yakasini birbirine baglayan kopruleri ile bezenmis bir Avrupa ulkesi sehir merkezi. Biraz merkezden disari ciktiginizda karsiniza cikan bitmek bilmeyen parklar, tastan yapilmis, bahceli en cok iki katli evlerden olusan mahalleler cikiyor. Ne kadar cok kentin disina cikarsaniz o kadar cok yeni yapilasma alanlari karsiniza cikiyor. Eski tip tas evlere benzeyen dis yapilari ile yeni yapilan mahallerin yeni oldugunu anlamak pek kolay olmuyor. Bir olcude eski kent yapi dokusu korunmaya calisilmis. En guzel yani eger benim gibi yuksek binalari sevmiyorsaniz , az katli binalarin arasinda yasayip kendinizi binalarin arasinda kaybolmus hissetmiyor olmaniz.

Kentin disindaki mahalleden gecerken ne kadar karsiniza farkli uyruklu insanlar ciksa da iste burada Irlanda yasam kulturunu hissedebilirim diyebilirsiniz. Sakin, duzenli, temiz, duz sokaklara, yolda kosan, yuruyen, kopegini gezdiren, birbiri ile selamlasan insanlara rastlarsiniz. Calisma saatleri 09h00-17h30 arasi olunca aksam saat 8´den sonra haftaarasi mahallede pek insan gormeniz mumkun degildir. Haftasonu cumadan baslar, eger bir de sehir merkezinde iseniz parfum kokusundan gecilmedigini , herkesin ozel bakimli oldugunu farkedersiniz. Cuma aksamini bir pubda gecirmek bir emir gibidir.

Yeniden mahallemize donersek, yollarda cop kutulari ile pek karsilasmazsiniz, otobus duraklarinin oldugu yerlerde bir kucuk cop vardir. Eger elinizde copunuz varsa eve varana kadar beklemek zorundasiniz. Oyle her istediginiz cope de atamazsiniz, her evin ayri cop kutusu vardir(ev derken binadaki her birimin), haftanin bir gunu cop arabalari gelir alir, tabi eger uzerine odediginiz verginin etiketini taktiysaniz. Oyle camasirlarimi suracikta baklonda kurutayim dusunceniz varsa yine yanildiniz, camasir makineleri genelde kurutmali olup balkona camasir asma yasagi vardir.

Ogrenciler ozellikle ulasim araci olarak bisikleti kullanir, bir okulun yanindan gecerken cok sayida bisikletin park edilmis oldugunu gorursunuz. Otobuslerde de bircok ogreci gormeniz mumkun olup, hepsinin binerken sofore merhaba deyip ve inerken tesekkur ettiklerini gorunce sasirmayin. Komsuluk iliskilerinin bizim kadar kuvvetli oldugunu soyleyemem ama olur da siz bir baslangic yaparsaniz ters tepki almayacaginizdan emin olabilirsiniz.

Artik elle sayilacak kadar az olsa da gunesi ve toprak kokusuyla, civil civil insanlari, camlardan bakan komsulariyla, bakkali kasabiyla, bagira bagira yolda top oynayan cocuklariyla bir Istanbul mahallesi olmazsa da eger huzuru, duzeni, rahatligi seven biri iseniz sizin icin Dublin ideal bir sehirdir.

Guinness Birasi

Tuesday 19 February 2008

Dublin maceralari , nasil basladi ??

Soguk cok soguk bir yilbasi aksami, sehir merkezinde akin akin yuruyen, adim basi karsilasilan bizim “Kuruyemisci” tabirimizin cok benzer bir versiyonu olan dukkanlari icki almak icin dolduran, sehrin iki yakasini birbirine baglayan koprulerde ellerinde sampanyalarla bekleyen kumelenmis insanlari ve de soguga dayanamayip otele dogru yuruyen beni hatirliyorum.

Dublin’in soguk puslu havasini unutturan insanlarin coskusu, enerjisi. Ya sogugu daha az hissetmek icin ya da otobuse, trene yetismek icin kosturan insanlarin pesinden takilmamaniz mumkun degil. Isiniz olmazsa da benim de acelem var havasina hemen giriyorsunuz.

Basligimiz Guinness birasi idi hemen konumuza donelim, Guinness Irlanda’nin en onemli, koklu ve geleneksel fabrikasi, esas uretimi tabi ki bira. Avrupa’da en cok icki tuketilen ulkerin basinda gelen Irlanda’nin en unlu Guinness birasi, aslinda bildigimiz biraya pek benzemiyor, cok koyu, ustunde normal biraninki gibi gecici olmayan yogun kremamsi kopugu ile servis yapiliyor. Tadina hafif kahve varmis gibi hissediyorsunuz. Cok soguk degil ilik icmekte fayda var. Soylediklerine gore icinde demir orani cok yuksek, kansizlik cekenlere doktorlarin tavsiyesi gunde bir tane tuketmek. Tabi bu onemli icecegi kucuk bardaklarla icmek mumkun degil, “Paint” dedikleri buyuk bira bardaklari ile servis yapiliyor. Genelde aliskin olmayan bir tane deneyip normal biraya doner, olur da birden cok icerseniz Irlandalilarin gozune girmissiniz demektir. “Tam bir Irlandali oldun simdi” derlerse sasirmayin. Barda kimler Irlandali diye ayirmak isterseniz bardagi daha bitmeden ikincisi icin siraya girenler varsa iste onlar kesin yerel halktir.

Irlandalilara yine donersek yolda yaninizdan gecen tanimadiginiz insanlardan aldiginiz enerjiyi, onlari tanidikca da farkediyorsunuz. Bir cok kisinin dusunebileceginin aksine cok sicak kanlilar, yardimsever, konuskan ve arkadas canlisilar. “Taksiler cok pahali iyisimi bir an once kendinize bir araba alin” diyen taksi soforunden, yolda yaninizdan gecerken “merhaba nasilsiniz?” diyen tanimadiginiz yasli amcadan, bozuk paranizin yetmedigini gorup “olsun gecebilirsiniz” diyen otobus soforune kadar karsiniza pek cok sicak insan cikabilir.

Biraz da tanidikca sekillenen dusuncelere gecersek, arkadas cevrenizle bir puba gittiginizde aynen bizde oldugu gibi “hayir birak allah askina ben odeyecegim, bak yemin ettim” tartismasiyla karsilasmaniz pek mumkun. Acaba simdi kim konu acacak diye dusunurken hemen bir Irlandali kurtariciniz olacaktir. Hic komplekssiz ozelestiri yapabilirler, yeter ki muhabbet bol olsun, gulsunler guldursunler.

Bir taksicin neden bu kadar sicak insanlarsiniz sorusuna verdigi yanit gibi “Hayat kucuk seyleri kafaya takmaya degmeyecek kadar kisa, problemleri yaratmamiza hic gerek yok onlar zaten bizi buluyor”

Diyar

Saturday 16 February 2008

Geldim baska bir diyara,
Kaldim tek basima,
Sanmazdim ki bu kadar zor olsun,
Bilmezdim ki beni bekleyen bu olsun.

Geldim baska bir diyara,
Gunler geciyor nafile,
Ummazdim ki gunes gormeyeyim,
Beklemezdim ki yalniz olayim.


Derya Sahna

Benim

Gulen gozlerin hic bozulmasin,
Guzel yuzun his asilmasin,
Sen benim icin teksin,
Bana yolu açan sensin.

Ellerin hep bana dokunsun,
Kalbin hep bana atsin,
Sen benim icin teksin,
Bana yolu açan sensin.



Derya Sahna