Tunus'ta Nargile Keyfi

Thursday 20 March 2008



Degisik bir havasi var Tunus’un. Gunesi, masmavi denizi, muthis tarihi zenginligi, sicak insanlari, zengin mutfagi ile derken sanki Turkiye’den bahsediyorum ama hayir bahsetmek istedigim Tunus…


Uzun yillar Osmanli’nin hakimiyetinden dolayi Turklerin herseyde çok etkisi oldugunu, bazi turkçe isimler, kelimeler, yemekler, oryantal gibi kultur benzerlikleri ile hissediyor insan. Belki de bu sebeple çok da yabanci gelmedi bana ne Tunus insani ne de gordugum sehirler. Soylendigine gore burada yasayan pek çok koklu Turk ailesi var. Turklere karsi cok sicaklar, hemen size, merhaba, tesekkurler ya da Ataturk diyerek size bu ulkede ne kadar hos karsilandiginizi belli ediyorlar. Vizesiz girebildigimiz yegane ulkelerden birinin de Tunus olmasi bunu oldukça pekistiriyor.

Ucuz turizmin cenneti olan Tunus’a akin akin gelen turistlerin cogunlugunu Fransizlar ve Italyanlar olusturuyor. Osmanlilardan sonra uzun yillar Fransiz somurusu altinda kalmis olmalari, ikinci dilin Fransizca olmasi, tatil koylerinde kucuk Fransalarin yaratilmaya calisilmasi Fransiz ailelerinin en onemli destinasyonu yapmis ulkeyi. Tunus’ta en luks otellerde kalarak odediginiz ucret, Avrupa’nin herhangi bir yerinde dusuk kalitededeki otellerde kalarak odeyeceginiz ucrete denk gelir. Dolayisi ile kitle turizmi ile dolup tasan ulkenin bundan kazandigi gelir oldukça dusuk. Bu durumun ulkenin kaynaklarini zorladigi ve ileride daha da zorlayacagi kesin.

Kiyilar boyunca mantar gibi her yerden biten dev tatil koyleri, hatta tamamen yapay olarak turizm icin olusturulmus Yasmin- Hammamet dedikleri bolge, tam bir gunes-deniz turizmi ornegi. Uçaktan in, otele yerles, deniz - havuz arasi mekik doku, yemekleri yine otelden çikmana gerek kalmadan restaurantta ye, bir ya da tas çatlasa iki kere, yine yapay olarak olusturulmus, “Medina” adi verdikleri çay bahçelerinin, magazalarin oldugu açik alisveris merkezi havasindaki yerlere git. Bu sekilde Tunus’un gerçek havasi maalesef hissedilmiyor.

Hammamet, Suz, muthis mozaikleri ile Bardo Müzesi, Sahara Çölü, sevimli Sidi Bou Said gibi birçok yerin gezilmesini siddetle tavsiye ederim. Ozellikle Sidi Bou Said bana Tunus’ta oldugumu en çok hissettiren yer oldu. Mavi pencereli beyaz evler, tipik Arap mimarisi, tas kaldirimlar ve mukemmel nargile kahvesi… Tum gun yurumus yorulmus, sicaktan bunalmissiniz… bu kahvede oturup bir elinizde nargile, digerinde Tunus’un ozel çayi ile ayakkabilarinizi çikarmis, duvara yaslanmis bacaklariniz olabildigince uzatmissiniz. Bu bir saatlik keyif hiç birsey ile degisilmiyor.

Onceleri Avrupali turistin aklinin ucuna bile gelmeyen pazarlik etme kavrami gunumuzde her yere oyle bir yayilmis ki, artik kimse tatil icin gittigi Tunus ve benzeri ulkelerde pazarliksiz bir sey almaz hala geldi. Tabi Tunuslu tuccar bu konuda kendini korumaya almis, pazarligi kabul etmez hala gelmis. Sayisi durmadan artan, kaynagi hiç tukenmeyen turistin Tunuslu tuccarin gozundeki degerinin azaldigi da soylenebilir, oyle ki pazarlik yaparsa bir turist ya da fiyat sorup almazsa artik kapilara kadar kosmak yerine “Almazsan alma kardesim” deyip sirtlarini çeviriyorlar.Tabi çocuklugumuzdan beri ticaret ve pazarligin incelikleri ile yetismis olan biz Turkler icin ayni sey geçerli degil, istediginiz gibi pazarlik yapabilirsiniz, sizi yadirgamayacaklari kesin, tabi dozajini kaçirmadiginiz takdirde.

Baskent Tunus’un anabulvarinin duzenli gorunumde, palmiyelerle dolu olmasi maalesef sehirdeki karmasayi geri plana atamiyor. Dikkatimi çekenler genelde anabulvarin gerisindeki eski yapilasma, çokmeye yuz tutmus binalar, fakirlik oldu. Fakat en çok hosuma giden Afrika’da yer alan Arap-Islam ulkesi olan Tunus’ta karsima hiç bir çarsafli kadinin cikmamasi oldu.


Tarihi, kulturel zenginligi, Turklere karsi sicak tavirlari ile gorulmesi gerekli bir ulke. Bu ulkede iki kez bulunmus olmama ragmen maalesef sehirlerin disina pek cikamadim. Bir daha ki sefere Sahara Çolu ve Matmata’nin ilk duragim olacagi kesin.

0 comments: